CİHANGİR
VAMPİRİ
Rüyasında kocaman
tuhaf bir yaratık tarafından sorguya çekiliyordu. Yaratık ona sorular
soruyor o ise bu sorulara cevap veremediği için korku ve utançla yerlere
göklere bakıyordu. Gözlerini kaçırdıkça
yaratık daha da kızıyordu. Sıkıntıya daha fazla dayanamadı, kendisini zorla
uyandırdı. Bu ne biçim bir kabus diye geçirdi aklından. Kalktı… havanın
serinliğinden bir anda ürperdi. Sıcacık yatağına şöyle bir göz attı. İçeri
gidip bir bardak su aldı. Tam o anda açık telsizinden bir anons duydu. “Yirmisekiz
yaşlarında kadın cesedi bulunmuştur. Cihangir soğancı sokak,tamam.” Burası oturduğu
evin üç sokak arkasındaydı. Telsizi eline aldı. “12 81 konuşuyor, olay yerine
intikal ediyorum tamam”.” Anlaşıldı 12 81 tamam”. Hemen üstünü giydi. Elinden
geldiğince acele ediyordu. Yine mi kadın cinayeti dedi kendi kendine. Ülkenin
tamamını içeri atacağım yakında.
Dışarı
çıktığında onu beyaz bir sürpriz bekliyordu. Yolların üstü arabaların üstü
çatılar yağan karın etkisiyle bembeyaz olmuştu. Bu beyazlık sokak lambalarının
ışığında pırıl pırıl parlıyor, ortam adeta canlanmış, mum ışığının tozlu
huzurunu veriyordu ruhuna. Derin bir nefes aldı. Kar kokusunu ciğerlerine,
ciğerlerinden tenine, teninden tüm bedenine nakşetti. Allahtan arabayı
almayacağım diye düşündü. Bu karda arabayla uğraşmayacaktı. Biraz yürüdükten sonra telsizde sözü geçen
sokağa geldi. Sokakta kimsecikler yoktu. ilerde yanıp sönen devriye arabasının
dönen ışığı olmasa yanlış yere geldiğini düşünecekti. O ışıklar yanıp sönerken
rahatsız hissederdi hep. Sanki küçük bir çocukmuş ve babası artık eve
gelmeyecekmiş gibi… Oysaki ne babasını ne annesini biliyordu.
Sokağa girip
yürümeye devam ettiğinde uzaktan yerdeki kadın cesedini gördü. Ceset çıplaktı.
Eldivenlerini ovuşturdu. Memur yaklaştı “beyefendi burada duramazsınız” dedi. Benim
ismim murat cinayet masası dedektifiyim.” Diye cevap verdi.”İşte kimliğim.
Telsizde yapılan anonsu duydum buraya yakın oturuyorum o yüzden gelip bakmak
istedim durum nedir memur bey”. “Genç bir kadın cesedi buradaki apartmanlardan
birinden ihbar edilmiş olmalı. İsimsiz bir ihbarmış biz bölgedeydik hemen
geldik. Cesedi aynen bu şekilde bulduk amirim hiç dokunmadık. Derhal yardım
istedik. Etrafı koruduk ancak iki
kişiyiz. O yüzden uzaklaşamadık fazla. Delil de aramadık.” “ Cesede dokundunuz
mu” diye sordu Murat.” Asla amirim. Kesinlikle dokunmadık.” “ Peki.” Etrafa
baktı. Herhangi bir boğuşma izi göremedi. Gerçi yağan kar yeri tamamen
kapamıştı, şanssızlık.”Yarın sabah arkadaşlarla beraber sokak
sakinleriyle görüşeceğiz. Yani eğer istenirse.”Dedi memur... Şöyle bir kadına baktı. Solgun
yüzü ve hafif bir makyajı vardı. Garip bir duruşa sahipti. Sanki birisine poz
veriyordu.Ortalığı ışıl ışıl aydınlatan karda daha da dikkat çeken düzgün fiziği göze çarpıyordu. Sarı saçları
yapılmıştı. Eğlenmeye mi çıkmıştınız hanımefendi diye geçirdi içinden ancak
kıyafet olmadığı için akıl yürütüyordu sadece. Boynundaki leke dikkatini çekti.
Tam durduğu yerden görülen iki büyük nokta… “Bunlarda ne?” Diye seslendi
memura. “Bilmiyoruz” dedi memur. biz dokunmadık bile
cesede
Olay yeri
inceleme ekipleri, sağlık ekipleri ve etrafı güvenliğe alacak ekipler
gelmişlerdi. Bir de cinayeti soruşturacak özel ekip. Murat genelde o özel
ekibin içinde olurdu. Ama hala çalıştığı bir dava vardı. Bu ikincisini
alamazdı. Ekipler işe koyulurken dedektiflerin yanına gitti. Dedektiflerden
biri telefonla konuşuyordu.” Evet amirim. Murat beyde burada amirim. Peki
amirim. Müdürümüz istiyor sizi “dedi ve eline telefonu tutuşturuverdi. “Murat nasılsın evladım?” diye bir ses duydu.
“İyiyim efendim” dedi murat.” Durum nedir? Olay yerine ilk sen varmışsın
galiba?” “Evet amirim. Geçiyordum tesadüf eseri…” “ Tamam sen orayı organize
et. Dava senindir.” “ Ama amirim elimde başka bir dava var.” “Hmmmm. Peki. Sen
sabaha kadar orada kal. Zaten evin orada. İşleri ayarla sabah tekrar konuşalım.”
“Peki amirim. Vereyim mi Hasanı?” “ Yok gerek yok. Kolay gelsin size.” “
Teşekkürler amirim.” Telefonu hasan komisere verdi. Elleriyle saçlarını
karıştırdı.” Ne güzel bir gece böyle” dedi. “Ya öyle valla” dedi Hasan. “Tamam”
dedi Murat “üç dedektif fazla. Birimiz eve gidebilir. Diğer ikisi burada kalıp
işleri organize etsin. Müdür bey beni burada tutmak istediği için ikinizden
biri gidebilir.” “ Ben kalırım” dedi Hasan. Diğer dedektif ısrar etmedi. Ve
arabasına binip uzaklaştı.
“Kar yağdığı
için etraftaki deliller kaybolmuş olabilir. Eğer cinayet burada işlendiyse bile
bunu anlayamayacağız. Ancak en azından bir bağırtı gürültü olmuştur diye
düşünüyorum etraftaki evleri araştırsınlar. karların arasına baksınlar belki
bir şeyler bulabilirler. Bu arada cesede özel ilgi göstersinler. Sanki bir
partiden buraya ışınlanmış gibi duruyor. Katil özel olarak böyle
düşünmemizi istemiş olabilir. Boynunda
iki küçük leke var. Fotoğrafçılar bu bölgeye özel ilgi göstersinler. Bu kadını
buraya mutlaka birisi taşıdı. Arabayla taşıdıysa lastik izleri kalmış olabilir.
Kar daha fazla yağmadan bir bakın. Başka unuttuğum bir şey var mı?” Hasan
camlara baktı birkaç meraklı camlardan başını uzatmış bakınıyordu.” Derhal
burayı güvenliğe almamız gerekecek” dedi. “Birazdan bunlar aşağı inecek.” “
Haklısın” dedi murat. Bir de dedi sanki bir içgüdü ama kadınları tanıyorsam bir
eğlenceye yada herhangi bir yere asla bir süs takmadan gitmezler. Bu kadında
hiç takı görmedim. Bir bakalım etrafa, belki düşürmüştür.” “ Veya takıları
için öldürülüp buraya atılmış olabilir”
dedi hasan. “Olabilir ama o kadar kolay olduğunu sanmıyorum” dedi murat.
“Açlığımı bastırdım. Kendime olan güvenim
tam. Huzurluyum ve beni sarsan, hırpalayan, canımı yakan, içimi yaran, tenimi
ateş gibi yakan susuzluğumdan bir nebze olsun kurtuldum. İnimde, soğuk
yatağımda artık uyuyabilirim. Dünya kurulurken, kaderimde yazıldı. Sessizce ve
derinden… kendimi bildim bileli çektiğim açlığın sebebi var. Kimileri Zeus un
karısı Heraya bağlar, kimileri bir hastalığın yansımasına, kimileri de saçma
sapan dini inanışlara. Her toplumda kandaşlarım var benim. Her yerde adı farklı,
kişiliği farklı, inancı farklı, ismi farklı ama aynı lanetli kanı taşıyan
dostlarım ve çocuklarım var. Bizler siz insanlara benzemeyiz. Sizler gibi
barbar, sizler gibi cani ve sizler gibi ahmak değiliz. Hala ne olduğumuzu bilemezsiniz siz bizim.
İnsan büyük kötülükler karşısında dehşete düşer ve kendi kendisine sorar: nedir
bu ya? Oysaki insandan büyük kötülük mü var dünya için?”
Sabahın
ışıkları şehrin üstüne vurunca, cihangirin sokakları, çatıları, duvarları,
ağaçları üstünü saran beyazlığı göstermek için sanki bir çocuk gibi, sevinçli
bir sabaha uyandı. Tek tük bakkallar ve kahveler açılmaya insanlar ufak ufak
kendilerini göstermeye başlamıştı. Murat işini bitiren ekiplerle ilgileniyor
özel olarak dikkat etmeleri gereken şeyleri söylüyordu. Kadının cesedi adli
tıpa gönderildi, fotoğrafçılar filmlerini çekip işlerini bitirdiler. Bölge hala
şeritliydi ve başına ekip konuldu. Bir gazeteci gelmiş ve geldiği gibi
gönderilmişti. evine gitti, aldığı notlardan bir rapor yazdı, traş oldu üstünü
değiştirdi. şimdi bu işten kurtulup uğraştığı davasına devam edecekti. Merkeze
gittiğinde herkes kendi havasındaydı. Doğru müdürün odasına gitti. Kapıyı çalıp
içeri girdi. Müdür”gel” dedi. “Otur anlat bakalım.” “Her şeyi hallettim amirim” dedi Murat. “Olayı
devralacak arkadaşa raporumu da yazdım. Gerekirse benimle de konuşabilir.” “Bak Murat” dedi müdür.” Bu işi senin almanı
istiyorum. Elimde bunu verecek adamım yok üstelik senden yetenekli adamım da
yok. Yani sen bu iş için biçilmiş kaftansın.” “ Ama amirim” dedi Murat “kadın
cinayeti davası almak istemediğimi biliyorsunuz. Hem özel hayatımda problemli
bir dönemden geçiyorum. Bu iş yükünü kaldıramam.” “ Özel hayatın mı?” Diye
sordu müdür. “Senin evinde su verdiğin bir kaktüs bile yok. Ne özel hayatı bu?
Arkadaşın, dostun, ailen, kız arkadaşın hiçbir şeyin yok senin be.
Narkotikteydin seni buraya özel seçtim. Uyuşturucu kullanıyordun tedavi
ettirdim. Kronik depresifsin ve bundan başka rahatsızlığında yok senin. Gece
uyurken bile telsizini açık bırakıyorsun. Eminim bu sayede ilk olay yerine
gidenlerden biri oldun. Bıktım artık seninle uğraşmaktan! eğer bu davayı
almazsan seni doğunun en ücra kasabasına yollarım orda bol bol vaktin olur “özel
hayatını!” düşünmek için.” Murat boynunu büktü çaresiz “peki o zaman…” dedi.
Odadan dışarı
çıktığında Hasan kendisini dışarda bekliyordu.” Bu işte beraber çalışacağız”
dedi. Murat hemen konuya girdi “eee neler yapıcaz şimdi konuşalım o zaman”
dedi. “Ondan önce” dedi hasan “adli tıp doktoruyla konuştum bir sonuca
varmışlar.” “ Bu kadar çabuk mu?” “Aslında yapacak bişey yokmuş… kız kan
kaybından ölmüş. Vücudunda tek damla kan bulamamışlar. O boynundaki izler de
diş iziymiş. Birisi kadını boynundan ısırmış ve tüm kanı boşaltmış”. “Bunu
nasıl yapar ya? Bunun için makine gibi bir şey var mı acaba?”diye sordu murat.
“ Varmış ama hem pahalı hem de kurumsal bir yapıya sahip olmadan alınmıyormuş.
Yani karşımızdaki vampir gibi bir şey.” “laf
çıkartıp durma hasan. Bunu bir gazeteci duyarsa ne olur halimiz biliyor musun?
Tüm soruşturma sirke döner. Zaten şu haliyle bile berbat durumda. Basının
ilgisi nasıl?” “ Televizyonlarda haberler de bu haber vardı. Ancak bir şey
bilmedikleri için şöyle bir verip geçtiler.” Peki mümkün olduğunca saklayalım bu kan
meselesini. Elimizdekilerden bir taslak hazırla ve profilcilere yolla. Bir doktorla
da konuş bakalım böyle bir hastalık var mıymış. Murat bunları söyledikten sonra
kendisini düşündü. Ne yapabilirdi acaba?
“Bir kadın tanımıştım. Gülüşü akşam
meltemlerinin serinliği gibi titretirdi yüreğimi. Hepinizden zeki ve akıllıydı.
Hepinizi kendisine hayran bıraktıracak bir önseziye sahipti. Güzel gözleri
vardı bir de keşfetme merakı. Evinde kurduğu bir atölyede benimle sohbetler
eder, burada dünyanın gizemini çözmeye çalışır, hayatımı insanların iyiliğine
ve mutluluğuna vakfettim derdi. Bu kadını yaktınız siz. Bedenini cadı diye
alevlerin, ateşlerin can yakan, iç bunaltan sıcaklığına attınız. Bedenini
sırtıma aldığımda bile saçları yanmaya devam ediyordu. Onu kasabanın dışına
hiçbir insan elinin değmeyeceği bir yere taşıdım. Mezarını gizledim ve ruhu
için bir ağaç diktim. İşte nefretim de böyle başladı…”
Muratın
telefonu çaldı. Murat telefonu açtı. “Efendim?”
“Kurbanın kimliğini tespit ettik… ismi sevda gür. Eskort hizmeti veren bir
sitede telekızlık yapıyormuş. İnternet sitesi üyelikle çalışıyor. Üye
olmayanlar kızları göremiyor. Sitenin Sahipleriyle irtibata geçildi her türlü
yardımı yapacaklarını söylediler.” “Peki hasan bu güzel bir haber. Kızla dün
kim irtibata geçmiş derhal bulunsun. Adli tıp cesedi inceledi mi parmak izi
veya dna izi?” “Hiçbir şey yok. Saçma geldiğinin farkındayım ama kızın cesedi
tertemiz.” “Yara izinden bişey çıktı mı?” “Hayır hiçbir şey bulamadık.” “Profilcilerden
ne haber? Bir profil çıkarabildiler mi?” “Orası da ayrı bir muamma… profilciler
ortada bir katil olmadığını düşünüyorlar. Onlara göre eğer bir katil varsa bile
en az 100 yaşında olmalı. Son derece kültürlü birisi muhtemelen bir profesör
olduğunu sanıyorlar.” “Bunu nerden anlamışlar?” “Cesedin yatırılış biçimi eski
bir uygarlıktaki bir ritüele uyuyormuş. Bu ritüeli bilmek için konunun uzmanı
olmak gerekiyormuş.” “Peki profilci nerden biliyormuş bunu?” “Tamamen tesadüf
eseri... Adam eski medeniyetleri kendisine hobi edinmiş. Bu arada bir de kötü
haberim var. Birisi basına bilgi sızdırmış. Az önce televizyonda haber geçti
katile cihangir vampiri diye isim bile takmışlar.” “Hay allah kahretsin” diye
söylendi murat. “Tamam ben kütüphaneye geçiyorum. Biraz araştırma yapacağım
sende şu internet sitesini araştır.” “Anlaşıldı” dedi hasan. Telefonu kapattı…
“Kurbanlarımı genelde kimsesizlerden
seçerim. Onlarla tanışırım ve belki
sevgili bile olurum. Hala arada aşık olduğum da oluyor ama çok sık sayılmaz.
Susuzluğumu giderdikten sonra uzun süre ortalardan kaybolurum. Bazen o şehri
terk eder uzaklara giderim. Beni yakalamanız imkansız çünkü aslında ben yokum.
Sizin için batıl bir inanç, eski bir hurafeyim. Varlığımı kabul etseniz bile
beni görmezden geleceksiniz. Kadınlarınızı öldürüyorum oysa siz bunun romantik
olduğunu düşünüyorsunuz . Beni yakalamanız, öldürmeniz imkansız çünkü insan
anlayamadığı bir şey hakkında düşünmeye bile korkar. “
Kütüphanede
vampirler hakkında yazılmış kitapları, vampir hikayesinin kaynağını ve bir sürü
saçma hurafeyi öfkeyle karıştırdı. Bilgisayar bölümünde de netten vampir
hikayelerini ve filmlerini şöyle bir gözden geçirdi. Ancak aradığına bir türlü
ulaşamadığını düşünüyordu. O esnada telefonu cebinde hareket etti. Arayan
Hasandı… “Efendim hasan” diye açtı telefonu. “Haberler iyimi kötümü bende
anlayamadım” dedi Hasan. “Anlatsana.” “ Kızın dün yazıştığı adamı tespit ettik.
Nurullah Tan diye birisi. Sitede profesör Nurullah diye nik koymuş. Bu adam
profesörse bile Türkiyede yaşamıyor. Nüfustan kayıtlara baktık. İstanbulda da
Nurullah Tan diye birisi yok. Doğum tarihini de 1910 diye girmiş. Yani adam
profilcilerle adeta dalga geçiyor.” “ Anladım” dedi Murat “gerçek ismini
yazmasını beklemiyorduk zaten. Araştırmaya devam et”. “ Tamam” dedi Hasan. Derhal
arama motoruna Nurullah Tan ismini girdi. Karşısına kadın heykelleri çıktı.
İçlerinden birisi tıpkı dün akşam bulduklarında o kız gibi duruyordu.
“Heykeltraş mıymış?” dedi Sonradan aklına müdürü geldi. Onun da kayınpederi
heykeltraştı. Sonra olduğu yerde çakıldı kaldı. Kesinlikle ismi buydu. Nurullah
Tan. Bir keresinde bahsetmişti kendisinden, övgüyle karışık bir gururla
anlatmıştı. Nurullah Tanın doğum tarihinin 1910 olduğundan da adı gibi emindi.
Hemen Hasanı aradı. “Hasan müdür bey nerde?” diye sordu. “Seninle konuştuktan
hemen sonra terk etti emniyeti. O saatten beri ortada görünmedi. Neden?” “Garip
bir şey yakaladım sanırım onunla konuşmalıyız.” “Peki cebinden ulaşalım bakalım
nerdeymiş.” “Telefonunun çektiğini hiç sanmıyorum” dedi Murat. “Evine
gitmeliyiz ama orada da bulamayacağız.” “Katilin onun peşinde olduğunu mu
düşünüyorsun?” “Hayır” dedi Murat. “katilin o olduğunu düşünüyorum.”
Yapılan
araştırmaların hiç birinden sonuç alınamadı. Emniyet müdürü ortadan
kaybolmuştu. Ertesi gün tüm gazeteler aynı başlıkta çıktı. Cihangir vampiri.
Somut hiçbir delile ulaşılamadığını yazıyorlar Murat hayretle okuyordu. Aklı
onu bataklıktan çekip çıkaran, bir iş, bir gelecek veren adamdaydı. Hasan yanına
geldiğinde düşüncelere dalmıştı. “Ne yapacağız?” dedi Hasan. “Yakalama emri
çıkartacak mıyız?” “Elimizde hiçbir şey yok” dedi Murat. “Basit bir isim
benzerliği olabilir. Müdürün nerede olduğunu da bilmiyoruz. Belki çok sıkıldı
ve başka bir şehirde birkaç gün dinleniyor.” “Peki o zaman nasıl yol alacağız?”
“O internet sitesi bizim tek umudumuz. Oradan devam edeceğiz. Ama hiçbir şey
çıkacağını sanmıyorum. Eğer bu işi müdür bey yaptıysa, O, interneti onu icat
edenlerden bile daha iyi bilir. Muhtemelen sevda gür bir faili meçhul olarak
kalacak.” Yanına kar mı kalacak yani? diye sordu. “Biz” dedi murat “fotoğraf
çektik. Yarın belki yirmi sene sonra başka bir fotoğraf daha çekilecek. Bunları
birleştirecek işini ciddiye alan bir dedektif bu işi böylece bitirecek. Bu
yarında olabilir iki hafta sonrada… ancak bekleyeceğiz. Sabır büyük ve güçlü
bir erdemdir” dedi Murat. “Anlıyorum” dedi Hasan.
Murat işten
çıkıp eve gittiğinde kendisini çok kötü hissediyordu. Sanırım bu işe daha fazla
dayanamayacağım dedi kendi kendisine. İçeri girdi. Üstünü çıkardı. Bir şeyler
hazırladı yemek için. Tam yemeğe oturacağı sırada masanın üzerinde bir kağıt
parçası dikkatini çekti. Kağıdı aldı. Altından bir şey yere yuvarlandı. Eğildi
düşen nesneyi aldı. Bu gümüş bir kurşundu. Kağıdı çevirdi. Üzerinde “çok iyi iş
çıkardın evlat” yazıyordu.
“Kimsenin kazanamayacağı bir savaş bu.
İnsanlar kaybetmekten nefret eder ama kazanamamak kaybetmek demek değildir.
Bizi ne kadar isteseniz de yakalayamayacaksınız ve biz istesek bile bizi tanıyamayacaksınız.
Belki bir gün tanınmaya karar veririz. Irkımız dünyada özgürce dolaşır o zaman.
Belki o zaman bir barışta sağlarız. Sizinle bizim aramızda tarihin ilk
çağlarından beri süregelen bu kirli savaş biter bir gün. Karanlık gecelerde
yaşadıklarımızı anlarsınız belki, sizi saran, boğan, kuvvetli bir susuzluk gibi delirten
ruhunuzdaki açlığı belki o zaman bizim hikayelerimizle giderirsiniz. Elbette
ruhlarımızı yaratan tanrı bizleri affeder mi bilinmez. Ancak o tüm bunları
biliyorduysa karanlıktan biz sorumlu sayılmayız. Gene de hayatınıza devam edin.
Bizler sizi izlerken, avlarken, kanınızı içerken size sunulan dünya hayatının
tadını çıkarın. Yavaş ama derinden süren bu kavgayı biz kazanacağız çünkü
karanlığın lordları asla yenilmez!
Ali
Oğuzhan Vural
Yorumlar
Yorum Gönder