Hande

                                                           HANDE
Telefon çaldı. “Sussana” . Bir daha çaldı. “Bu kadar insafsız olma daha yeni yattım sayılır.” Bir daha çaldı. “Alo?” “Doktor Nurten hanım?” “Evet benim?”  “İyi geceler doktor hanım ben polis memuru Murat. Şu an sizi özel bir hastanenin acil servisinden arıyorum. Onyedi yaşlarında bir kız çocuğu akşam saatlerinde yüksek miktarda ilaç almış. Ailesi burada kendileriyle görüştüm. Sizin adınızı verdiler. Çocuğun ismi Hande. Sizin hastanızmış galiba”. Bir anda Hande ismini hatırlayamadı. Hatırladığı tek şey akşam yemeğinde yediği balığın garip tadıydı. Sonra aklına bir görüntü geldi. İnce çıtı pıtı bir genç kız. Çok güzel yüzü olan bir genç. “Evet” dedi “Hande benim hastam. Hangi hastane demiştiniz. Evet. Anladım.” Hemen hastanenin acilini aradı. Nöbetçi doktoru istedi. “İyi geceler ben doktor Nurten Akkaş. Bu gece saat kaçta olduğunu bilmiyorum genç bir kız intihar vakasıyla sizin servisinize müracaat etmiş. İsmi Hande Cansu. Kendisi benim hastamdır. Durumunu merak etmiştim.” “Evet” dedi acil servis doktoru. “Saat onbir civarıydı. Yani bir buçuk saat kadar önce. Yüksek miktarda ilaç almış. Miğdesini hemen yıkadık. Ancak kanına karışan miktardan emin olamıyoruz. Durumu stabil değil. Aldığı ilaçlar arasında anneannesinin tansiyon ilaçları da var. Yani hemen taburcu edemem. En az üç saat daha müşahade altında tutmam lazım. Belki sabaha kadar. Ancak genç olduğu için vücudu çabuk tepki veriyor. O açıdan iyi bir konumdayız. sabahı bulmaz diye düşünüyorum.” “O zaman sizden bir şey rica edebilir miyim?” diye sordu Nurten. “Evet buyrun” dedi doktor. “Ben üç saate kadar oraya gelirim. Benimle konuşmadan onu taburcu etmeyiniz. Sizden bunu istiyorum.” “Peki çok garip bir istek bu doktor hanım” dedi acil servis doktoru. “Ama kabul ediyorum. Sizi bekliyorum. ” ”Teşekkür ederim.”


Telefonu kapatıp düşünmeye çalıştı. İçinde oluşan panik duygusunu bastırmaya düşüncelerini toparlamaya çabaladı. Yatağına sert bir şekilde vurmaya başladı. Allah kahretsin diye bağırıyordu bir taraftan da, sonra aklına annesi geldi. O ne yapmam gerektiğini söyleyebilir diye düşündü. Ama ne diyeceğini biliyorum dedi sonra. Ya benim gibi cerrah olsaydın da iki hastandan biri masada kalsaydı ne yapacaktın diyecekti. Sonra küçüklükten beri söylediği her şeyi tekrar söyleyecekti. Onu aramaktan vazgeçti. Aklımı toparlamam lazım dedi. Yüzüne su serpmek için banyoya girdi. Dışarı çıktı. Hemen aşağı inip notlarıma bakmam lazım dedi. Yüzüne vuran soğuk su biraz olsun kendine getirmişti onu. Paniği geçmeye başladı. Taburcu edilmeden önce üç saatim var dedi. Ondan sonra sonsuza kadar onu kaybedeceğim.
 “O Allahın cezasına en iyi doktorları tuttum en iyi okulda okuyor. Gelecek kaygısı yok. Para kaygısı yok. Hiçbir şey yok. Şu yaptığı şeye bak!” Diye bağırıyordu kadın. Adam “sakin ol hayatım” dedi ve sarıldı kadına, kadın kendisini geri çekti. “Bıktım senin bu anaç tavırlarından” diye hırladı. Adam “ama ne yapacağım ki…” dedi cümlesini yuttu. Kadın saatini gösterdi. “Bak” dedi. “Sabaha toplantım var şu saate bak. Kim bilir kaçta eve gideceğiz. Bu defa canına okuyacağım onun. Yaptığı terbiyesizliklerden bıktım usandım artık.” Adam “hayatım çalışman gerekmiyor ki senin” dedi. Kadın sinirle karışık bir kahkaha attı. “Ya tabi ki” dedi. “Evde oturayım da beni iyice  sindir sonra da bir posamı bir kenara at değil mi?” Adam “peki çalışmaya devam et ama çocuğu ne yapacağız?” diye sordu “Ne çocuğu?” dedi kadın.” onyedi yaşında o. Evlense kucağına çocuk verecek. Çocukmuş” dedi. “annen bizde kalmaya devam edecek o zaman” dedi adam. “Annem elbette bizde kalacak” dedi kadın. “Zira senin annen tek başına yemek bile yiyemiyor. “
Hemen alt kata indi. Muayenehanesi alt kattaydı. Annesi almıştı ona burayı. Ünlü bir cerrah annenin kızına hediyesi. Notları buldu çıkardı. Önüne serdi. Bir kere hızlı bir şekilde okudu. Hiçbir şey anlamadı. Alper  geldi aklına. Sevgilisi arkadaşı dostu her şeyi Alper. Sesini duymak beni rahatlatır dedi. Sonra saate baktı. Uyumamıştır. Telefonu eline aldı. Terlediğini telefonun ekranındaki ter damlacıklarından anladı. Yüzüne alnına elini gezdirdi. Soğuk soğuk terliyordu. O anda midesine yumruk yemiş gibi iki büklüm oldu. Telefonu masanın üstüne düşürdü. Midesinde dayanılmaz bir ağrı vardı. “Allah kahretsin zehirlendim” dedi. Akşam yediği balık onu zehirlemişti. Telefonunu ellerine almaya çalıştı. Ellerinin arasında tuttu ara tuşuna bastı. Ona uzun bir zaman gibi geldi ama ilk çalışta Alper telefonu açtı. “Efendim?” “ Alper çabuk” dedi. Sonra düştü… düştü… düştü….
“Merhaba Ayşe tünaydın. Bugünkü ilk hasta kim?” “onyedi yaşlarında bir kız doktor hanım. Ailesi onu garip davranışlar sergilediği için getirmiş.” “Kim var yanında?”  “Annesi ve babası beraber gelmişler.” “Önce kızı alalım sonra ailesini de gönderirsin”. “Tamam doktor hanım.” Kalemi kağıdı bıraktı. İlk gördüğü hastalar hakkında fazla not tutmayı sevmezdi. Daha ziyade kıza odaklanacağı için dikkatini dağıtmak istemiyordu. İçeri gayet genç ve çok bebeksi bir yüze sahip bir kız girdi. Üzerinde koyu renk gömlek ve kot pantolon vardı. Saçları taranmıştı ve yüzünde hiç makyaj yoktu. “Merhaba genç bayan” dedi “benim adım Nurten.” “Merhaba” dedi kız “ben Hande.” “Oturmaz mısın?” dedi Nurten “az önce konuştuğumda genç olduğunu söylemişlerdi ama bu kadar güzel olduğunu söylemediler doğrusu. Evet beğendin mi burayı?” Kız cebinden bir şey çıkardı. Onunla oynamaya başladı. Ne o diye merak etti doktor. “Anahtarlık mı o?” diye sordu. “Evet” dedi kız. “Anneannemin dişi. Anahtarlık yaptırdım.” Gerçekten ailesi haklıymış dedi Nurten kendi kendine. Ama nasıl bir hastalıktı acaba onun ki. Aileyle konuşmadan teşhis koymamaya karar verdi. Peki dedi “anneanneni seviyorsun anlaşılan.” “Evet” dedi kız. “Yakında ölür heralde. Ölünce ondan bir parça hep benimle olsun istiyorum”. Bu anlaşılır bir şey diye düşündü. “Seni neden buraya getirdiklerini biliyor musun?” diye sordu. “Evet” dedi “annem deli olduğumu düşünüyor. Kendisi saçma sapan şeylerle bir ömür harcıyor ama deli olan ben oluyorum. Umurumda bile değil onun yaptıkları. Bu dünyada umurumda değil. Ne saçma sapan bir şey bu yaşamak.” “Okul nasıl peki?” diye sordu Nurten. “Arkadaşların öğretmenlerin vardır elbette.” “Hepsinin canı cehenneme dedi kız.  Arkadaş filan da istemiyorum. Saçmalık.” Nurtenin canı sıkıldı. Çünkü çocuk depresyon geçiriyordu, etrafındaki herkese düşmandı ve elinden tutup hayatın güzelliğini gösterecek herkese cephe alıyordu. Sinirlenmeye de başlıyordu. Çünkü çocuklar kendiliğinden depresyona nadir girerlerdi ve Handenin de kendiliğinden depresyona girdiğini hiç sanmıyordu. Bunun arkasında yatan nedeni kendi bulmak zorundaydı. Biraz daha sohbet ettikten sonra ailesini içeri alması için sekreteri aradı. “Sen biraz dışarda bekle” dedi Handeye. Anne ve babayla kısa süre sohbet etti. Onlara döndü ve “kızınız depresyonda” dedi. “Ama o daha bir çocuk” diye itiraz etti anne. Evet dedi Nurten. Ufacık çocuğu depresyona nasıl soktunuz demek geldi içinden. Ama demedi. “Çok rastlanmaz ama kimi zaman olur” dedi. “Bunun sebebini bulacağız. Bu arada antidepresan tedavisine başlayacağım ve terapiye alacağım. Terapi esnasında depresyonun sebeplerini tartışacağız ve çarpık düşüncelerini düzelteceğiz. En fazla bir sene sonunda sağlığına kavuşacak.” “Teşekkür ederiz doktor hanım” dedi kızın babası. “Ne zaman getirelim?” “Hemen yarın başlayabiliriz herhalde” dedi Nurten. Telefonu açtı Handeyi çağırdı randevu durumunu öğrendi. Hande içeri girince itiraz geldi. Yarın okulu vardı. “Okuldan sonra gelirsin” dedi annesi. “Sen?” Diye sordu hande. “Benim işim var” dedi kadın. Hande güldü.” Peki“ dedi “yolda bana tecavüz ederlerse çocuğuma senin ismini vereceğim”. “Hande!” dedi babası. “Tamam” doktor hanım dedi babası. “Hande yarın gelecek.”
Ertesi gün geldiğinde Hande siyahlara bürünmüştü. “Okula böyle siyahlarla mı gidiyorsun sen bakalım?” diye sordu Nurten. “evet, bazen, bu gün üstümü değiştirip geldim. Ne yapacağız şimdi?” “anneanneni seviyordun dimi?” “evet. matrak kadın. Geçen gün whatsup ta arkadaşıma konum atacam dedim. bana at kızım at eskimeden her şeyini at hiç tasarruf yapma sen dedi.”  “Evet teknoloji benim bile başımı döndürüyor…” Nurten bir ses duyduğunu sandı. “Çabuk olun haydi. Ne kadar zamandır böyle acaba?” Aylar geçti hala bir ilerleme yok. Nurten bu defa ailesini sorgulamaya karar verdi. “annenle aran nasıl?” iyi dedi Hande “ eğer görüşebilirsek gayet iyi oluyor” “peki baban?” “Babamı hiç sormayın onun kız arkadaşları var hem de çok.” BİNGO! Herkesin vardır kız arkadaşı erkek arkadaşı ne olacak ki diye bir olta daha attı Nurten. Evet hepsine de kuyumcudan altın alırsınız dimi? Dedi hande. Peki dedi anlatmak ister misin? Bir keresinde diye başladı Hande ikisini yolda gördüm. Onlar beni görmediler. Babam onu belinden tutmuştu. Sonra kuyumcudan içeri girdiler. Peki dedi Nurten belki arkadaşlardır ve bir başka arkadaşlarına doğum yada evlilik hediyesi alacaklardır. Elbette dedi Hande. Bende öyle düşündüm. Sonra beklemeye karar verdim. İçerden çıktıktan sonra kadın babamı öptü ve çok mutlu görünüyordu. Anladım dedi Nurten. Peki annenle konuştun mu? “Konuştum tabi” dedi Hande. “O da bana insanların arkadaşları olabilir dedi… zaten sinir oluyorum ona. “Evet anlıyorum…”  gerçekten anlamıştı. Hande gördüğü durum karşısında babasının elinden alınacağını düşünmüş ve annesine koşmuş ama ondan da yardım alamamış ve bu durum karşısında herşeyden iğrenmişti. Annesi ile doğal olarak bir çatışma yaşıyordu.
 Aşk güzel bir şeymiş heralde dedi Hande. Bugün grilere bürünmüş. Elbette dedi Nurten. Güzeldir. Birinin seni sevmesi, saygı duyması. Eğer böyleyse dedi babamı anlayabilirim. Çünkü o zaman yaptığı meşru olur. Değil mi? Buna ben karar veremem dedi Nurten. Annemi dedi hande hiç anlamıyorum. Bir insan nasıl birisini sevmeden hayatına devam edebilir ki? Yani mümkün mü böyle bir şey? Nurten gene can sıkıntısı yaşadı. Eğer mümkün dese başka, mümkün değil dese başka şey mesela onunda mı sevgilisi var acaba diye düşünecekti. “Bilmem” dedi.” Bazı insanlar sevginin yerine işlerini koyarlar hayatlarına bazen…” “eğer öyleyse dedi hande onu da affedebilirim…” aferim Nurten dedi içinden. Harika oldu bu. 
“Ne bela bir şeymiş oğlum o akşam içtiğimiz hap. Valla dünyam dönüyor şu anda.” “ Ağbi senin dünya hiç durmuyor ki.” Karnına sağlam bir tekme savurdu.” Allahını kitabını senin var ya…” “ tamam ya ne vuruyorsun ameliyatlıyım heralde.” “Kes” dedi elindeki çakıyı göstererek “yoksa ben seni ameliyat ederim şimdi. Sabah sabah zaten tam çekemedim kafayı geldin erkenden.” “Ağbi çok çekmiyeceksin onu bütün gün rüya görürsün sonra.” “Tamam be anladık.” Yanlarından geçen çifte gözü takıldı bir an. Hayatında gördüğü en güzel kız hıyarın birine sarılmış gidiyorlardı. “Offf” diye bağırdı. “Millet nelere sarılıyor ağbicim.” “Şu hıyar dimi doğru valla…” arkasından bir sarsıntı ile itildi. Ne oluyor be demeye kalmadan “sen nasıl konuşuyorsun lan!” diye bir ses ve bir yumruk geldi. Kalkıp önce bir yumruk attı sonra da bir tekme. Ama elbette onu öyle bırakmayacaktı. Cebinden çakıyı çıkardı. Tam o esnada kendisine vuran bir kafa atmak için geri kaykıldı. Çakıyı ileri doğru itti. Adam aynı anda ileri itince kendini çakı kalbine giriverdi. Kaçarken son hatırladığı o güzel kızın çığlıklarıydı.
Gözlerini açtığında başı ağrıyordu. Kolunu hareket ettirmek istedi. Serum takılıydı. Etrafına bakındı oda bomboştu. Kesinlikle hastanedeyim diye düşündü. Kapıdan Alperin başını gördü sonra. Alper de onu görmüş “hemşire doktora haber verin kendine geldi” diye bağırıyordu. İçeri girdi Alper. “Beni çok korkuttun” dedi.” Nasıl geldim buraya?” “Beni aradın ama konuşamadın bende hemen sana koştum.” Sonra içeri otuzlarında bir doktor girdi. “Doktor hanım” dedi “Nurten “neyim var?” “Size bazı tahliller yaptım. Tahlil sonuçlarının bana söylediğine göre zehirlenmişsiniz. Ancak tahlil sonuçları bana başka bir şey daha söylüyordu sanki. Bende şüphelendim ve bir tahlil daha yaptım. Bir buçuk aylık hamilesiniz doktor hanım.” Nurtenin aklında bir bebek imgesi oluştu. Sonra da adeta panikle “Hande?” Dedi. “Evet” dedi acil servis doktoru. “Kendisi gayet iyi durumda. Bende onu daha fazla tutamadım. Ailesi çıkış işlemlerini hallediyor. Hemen orada annesi…” hemen ayağa kalkıp annenin yanına doğru gitmeye çalıştı. Ama serum engel oldu. Serumu çıkardı.” Ama doktor” hanım diye itiraz etti doktor. “Tamam iki dakika sonra geleceğim” dedi. Handenin annesinin yanına yaklaştığında kadın işini bitirmişti. “Ayten hanım merhaba.” “ Aa sizin ne işiniz var burada?” “ Hastalandım buraya getirmişler tesadüfen sizin olayı da öğrendim. Geçmiş olsun.” “Teşekkür ederim.” “biz Handeyle epey ilerleme kaydetmiştik… ne olduğunu biliyor musunuz?” diye sordu Nurten  “küçük hanımın erkek arkadaşı  ölmüş” “peki bana neden haber vermediniz ne zaman olmuş bu?” “bende daha yeni öğrendim. Ne bileyim böyle olacağını offfff” Nurten kızmıştı. O kadar zaman elde ettiği tüm kazanımlar yok olmuştu. Artık daha güçlü bir şeyler denemek zorundaydı.  “Handeyi hastaneye yatırmayı düşünür müsünüz acaba? Orada elektroşok tedavisi uygularız. Sonra da daha güçlü bir yaklaşım belki.” diye sordu umutla Nurten. “Bir sene içinde sağlığına kavuşacak demiştiniz. Çocuk ölüyordu. Şimdi de elektrik mi vereceksiniz. Daha onsekiz bile değil. Bir hastaneye yatacak elbette ama sizin gösterdiğiniz hastaneye değil. Başka bir doktor ile yolumuza devam edeceğiz.” Düşündü, düşündü, düşündü Nurten en sonunda “peki” dedi. Anneye yada babaya hiç bir şey söylemek istemedi. Onu bırakmaya karar verdi. Artık onun için yapabileceği hiçbir şey yoktu. Aile her zaman son sözü söylerdi.  Muhtemelen hayatının geri kalan kısmında bu şekilde nefretle, güvensiz ve hayattan bezmiş halde yaşayacaktı. Ona yardım edememişti ve artık edemezdi…


Odasına döndü. Alper onu bekliyordu. Sarıldılar. Alper gülerek ”bebek benim. değil mi?” Dedi. Nurten de gülümsedi “düşüneceğiz” dedi. Alper “düşünürken çok güzel oluyorsun hayatım” dedi. Nurteni yatağına yatırdı…


Yorumlar