Tüm hafta çalıştıktan sonra keyifli bir pazar geçirmeniz için sizlerle yeni bir öykümü daha paylaşmak istiyorum. Çayınıza şeker, kahvenize keyif katması dileğiyle...
O ESKİ EVDE
Ooo
selamlar efendim, selamlar… Uzun zaman
oldu, yoktunuz. Nerelerdesiniz? Gezdiniz geldiniz ha… Çocuklar torunlar iyimi
peki? Ohh aman ne güzel, pek güzel. Yahu siz gittiğinizden beri tavlada elimi
bükecek kimse çıkmadı. Dedim ki Cemil bey nerelerde, ne zaman gelecek acaba. Evet
efendim tabi ki kahvede geçti zaman. Bu yaştan sonra nereye gidebiliriz ki… O
haytalık dönemleri çok eskilerde kaldı. Artık kendi kendimizle bile zor
ilgileniyoruz azizim… Size anlatmak istediğim havadisler sokağımızla
ilgili. Ama gelin önce kahveye girelim
bir çay, bir de kahve söyleyelim. Şöyle güzel bir demlenelim. Ahh ne olurdu
şurada bir de nargileci olsaydı. O zaman muhabbetin tadından durulmazdı.
Siz
gittiniz bıraktınız bizi ama hayat dur dediğinde durmuyor. Burada da işler hep
devam etti. Şu bizim kahvenin çırağı Metin. Annesi var yaşlı bilirsiniz. O
yaşlı haline bakmadan günde sekiz saat çalışır. Metin desen daha fazla… Açar bu
kahveyi sabahın köründe akşama kadar buradadır. Hele o ustası yok mu? Hiç
acımaz zavallıya. Akşamları kalabalık olur kahve ama o “Metin çayları tazele, Metin
kahveleri götür” Dükkanı da bu kapar. Ertesi gün gene aynı… Zor bir hayatı
vardır yani. O hayatın içinde sürünür, sürtünür, canı yanar gene de yüzü güler.
Size anlatacağım olaylarda işte bu çırak Metinin başına geldi.
Metinin
sevdalı olduğu bir kız var bilir misiniz? İsmi Gülten. İncecik çıtı pıtı bir
kız. Bu kız, elbette o ya, geçer kahvenin önünden Metin camda. Akşam olur geçer
kahvenin önünden bu bizim Metin camda. Ne kadar tatlı şeydir o sevda. Ama bilirsiniz
tek ayağı aksar onun. O trafik kazasından kalma. Babası kullanıyormuş arabayı,
bu da yanındaymış. Hızlı gidiyorlarmış. Babası öldü. Kız da böyle kaldı.
Doktorlar düzelir demişler ama düzelmemiş. Sonra da demişler ki psikolojik.
Doktor milleti işte… Bir şey bulamazsa psikolojik derler. o ayağı aksayan
haliyle gitti üniversite bitirdi. Evet canım bu sene bitirdi. Mimar oldu
hanımefendi. Bakalım hakkında hayırlısı. Metine derdim hep bu kızı kaçırma
bundan iyi kısmet bulamazsın. Bana bakar “yandan çarklı usta o derdi. Hem ben
istesem, o beni istemez ki, koskoca mimar olacak. Hiç olacak şey mi?”
Kızın
da gönlü vardı elbette. Bu bizim Metin iri yağız, yapılı delikanlı. Ne zaman
görse Metini yanakları kızarırdı kızcağızın. Ama ne dersen de bizim Metin
akıllı çocuktur. Hiç girmedi gönül işlerine. ehh olacağı da yoktu hakikaten. O
kız kahvenin önünden her geçişinde arkasından aksayan bacağına bakar ah be
yandan çarklı diye iç geçirdi de bir kere açılmadı kıza.
Metine
takılırdım ara sıra ne olacak evladım senin bu işlerin derdim o da aman Recep
usta sanki çalışmaya ihtiyacım mı var şu köşe başındaki köşk benim derdi. Ne
gülerdim. Anasıyla birlikte tek göz evin kirasını çıkarabilmek için ne
çalışırlardı da gözlerim yaşarırdı. Sonrada çalışmaya ihtiyacım yok derdi
soranlara böyle işte. Hangi köşk mü? Aman köşk dediğine ne bakıyorsun ayol
köşedeki eski evi söylüyor. Şu iki katlı boyaları dökülmüş ahşap ev var ya o
işte. Tam ne zamandı bakayım, sen gittin üç hafta sonra bir haber aldık ki Metinin
köyde amcası ölmüş. Bu iki katlı eski evde gerçekten onların değil miymiş? Bu
bizim Metin göklere uçtu. Havalardan indiremiyoruz bunu yere. Başka akraba mı?
Ona geliyordum tam bende. Metinin bir tane kuzeni var durumu iyi. Amerika’da
yaşıyor. Ev aslında onun ama Metine göre
onun çok parası var bu bir karış eski püskü eve mi gelip yerleşecek…
Bu
deli oğlan tam üç gün kimseyle konuşmadı. Planlar projeler yaptı. En sonunda Gültenin
kapısını çaldı. Demiş ki Gültene sen mimar çıkacaksın belki de çıktın bile.
Bana şu ev ile ilgili bir proje çizsen de onarsak, yaşlı anacığım günde sekiz
saat çalışıyor, O bari biraz rahat etsin, girsek içine de yaşasak. Olmaz mı?
Gülten gülmüş. Ya Metin demiş ben daha bu sene mezun olacağım. Adımı bile
yazamam bir proje içinde. Bir mimarın iş yapabilmesi için en az dört sene
tecrübesi olması lazım. Metin hiç oralı olmamış. Üstünden girmiş altından
çıkmış halletmiş işi. Ne olacak yani demiş yarışmaya mı çıkacağız sanki sen
halledersin bu işi hadi mimar hanım.
Gülten sonunda kabul etmiş. Bak demiş bizim oğlana ben mimar hanım değil
Gültenim senin için haberin olsun.
Projeyi
bitiren metin uygulayacak elemanları da hazırlamış. Tam müteahhid olacak adam
yani. Gitmiş kahveden tanıdığı arkadaşlarına üç dört günde bitiririz ne olacak
canım demiş. Haydi el verin yeter. Kimisi mırın kırın etmiş ama dört beş kişi
toplamış. Kendisiyle beraber yeterli sayıya ulaştıklarına kanaat getirince bana
geldi. Ustam sensiz olmaz bu iş dedi. Ben de dedim ki bak metin sen bu işe
kalkışıyorsun ama sonradan bir pürüz çıkmasın. Çıkmaz inşallah dedi. Birkaç
güne projeyi bitirir Gülten ondan sonra başladık mı dört en fazla beş günde
biter iş. Ondan sonra rahatlarım bende. Kiradan kurtulurum hiç olmazsa.
Anacığımın hatırı için gel yol göster bize be ustacığım.
Ya
işte böyle; ağzı da iyi laf yapıyor hergelenin. Ben de kabul ettim. Proje
dediği gibi iki günde geldi. Elime aldım, bir kahkaha patlattım. Bu çocukları
nasıl yetiştiriyorlar bu mekteplerde canım. Hayatımda gördüğüm en amatör
plandı. Ama gerçekten ilkokul düzeyinde… Neyse aldım elime kalemi birkaç saatte
düzelttim projeyi. Sonra da topladım hepsini gittik o eski evin yanına.
O
eski evlerin içinde neler barındırdığını kimse bilemez. Sanki eski bir dostla
karşılaşmış gibi heyecanlandım. Donuk solgun ama mağrur bir havayla süzdü
hepimizi. Eskiden beri korkarım böyle evlerden. İçinden kim bilir hangi varlık
çıkıp beni yutacakmış gibi gelir. Telaşlanma dostum dedim eve dönüp. Sana bir
zararımız dokunmayacak.
İlk
gün iş planı yaptık. Zaten iki katlı bir ev kim nerde çalışacak onları
ayarladım. Sonra ne yapmaları gerektiğini anlattım tek tek. Hepsi de anladı
diyemem tabi ki. Ama Metine yardım etme niyetleri vardı çocukların. Hiç biri
kötü niyetli değildi yani. Bazısı sadece akşamları çalışabiliriz demiş kimisi
de akşama kadar. Onları da ayarlamamız gerekti tabi. Var gücümüzle asıldık
çalışmaya. Yemekleri Metinin annesi yapıp yolluyordu. Çaylarımızı da Gülten
mimarımız, evinde kendi elleriyle yapıp, termoslara koyup, aksaya aksaya
getiriyordu yanımıza.
Çok
geçmeden bitirdik evi. İçinde oturulacak hale geldi en azından. Hemen havalara
girdi bizim deli bozuk. Kapının önüne attı masaları bir de kek yaptırmış
anasına bitirmenin şerefine. Güzelde kek olmuştu. Yedik, güldük eğlendik o gün
öylece bitti. Ertesi gün Metine bir mektup geldi. Kimden diye sorduk avukat
yazıyor üstünde benim ne işim olabilir avukatla dedi gitti evine kapandı. üç
gün çıkmadı evden. Soranlara hasta dedirtiyordu kendisini. En sonunda yanıma
geldi. Rıza usta sen anlarsın bu işlerden ben anlayamadım tam, bir de sen
bakıver ne diyor burada dedi. Mektubu aldım bir de baktım ki o Amerika’daki
zengin kuzen evi müteahhide vermiş, kendisi diyor ki sakın eve dokunmayın o ev
yıkılacak. Bir avukatla mı konuşsam dedi, evladım dedim ev senin değil kanunen.
Bir rüyaydı bu, sana söylemiştim. Evet dedi boynunu büktü. Ağır ağır yürüdü
gitti.
Aradan
bir hafta geçti o eski evin bahçesine bir araç, bir de beyaz kasklı bir eleman
peyda oldu. Arabanın üzerinde Türkiye Cumhuriyeti parklar ve müzeler müdürlüğü
yazıyordu. Evet ya, senin eski ev meğerse; olmuş mu sana müze. Gelen de
restorasyonu yapacak olan mimarmış. Haber bomba etkisi yarattı tabi. Ya dedi Metin,
garibanla uğraşırsan böyle olur işte. Ona da yar olmadı bak ev. Ahh ah…
Sonraki
hafta işler yoluna girdi. Ama bizim Metinde bir değişiklik vardı. O saçlar
taranıyor ayakkabılar boyanıyor, elbiseler tam ütülü… havası, ne diyorlar ona,
karizması her şeyi tam. Bir gün birde baktım Gülten evde buna poğaça yapmış,
onu getirmiş. Yanlarından geçerken bana da verdiler. Sonra çektim bizim metini
kenara, hayırdır? Dedim. Bildiğin gibi değil usta, dedi ben onu dış görünüşüne
tahsiline bakıp değerlendirmişim. Halbuki altın gibi kalbi varmış onun. Anneme
söyleyeceğim gitsin istesin bana. Peki O? Dedim. O da çalışkanlığıma vurulmuş.
O kahveden çıkarsın sana iş bakarız ne olacak yani çalışkansın seni herkes
ister diyor, dedi.
Ya
işte böyle… Ne oldu kuzum neden gülüyorsunuz? Hikayedeki eksik kalan yeri de mi
anlatayım? Başka eksik kalan bir şey yok canım. Kim mi istimlak ettirdi evi?
Ben ne bileyim şekerim devletin işidir, benim aklım alır mı? Devletin bu işi
yapan birimi var herhalde. Devletin bu işi yapan birimin başındaki müdür benim
yeğenim mi? Yahu azizim. Ben bir ayağı çukurda yaşlı başlı bir zavallı
adamcağızım, ne anlarım uluslararası entrika kurmaktan. Haydi gel bırak şimdi
bunları… vakit akşam oldu. Bize gidelim. Akşama balığımız vardı, gidip güzel
bir karnımızı doyuralım. Yanında roka mı? Olmaz mı yahu! Olmaz mı…
Ali
Oğuzhan VURAL
Yorumlar
Yorum Gönder