GEÇMİŞİN İZİNDE
Şöyle bir
gerindi. Sağına soluna bakındı. Sabah olmuş ya diye geçirdi içinden. Sebile
gelir birazdan bir çay koyar beraber içeriz. Gelirken simit de getirse bari… Ne
güzel oluyor sabah sabah çay simiti. Yağın içine bandırıp yemesi. Kalktı
yataktan doğruca mutfağa girdi. Elini yüzünü yıkamadan derhal bir çay suyu
koydu. Çayı biraz fazlaca attı. Sebile de sever çayı. Gitti elini yüzünü yıkadı
sonra. Aynada kendine baktı. Yaşlandım herhalde diye düşündü… Yanlış
hatırlamıyorsam altmış beş yaşında olmam gerekir. Aman kime göre yaşlıyım ki?
Sadece biraz yüzümde çizgiler arttı biraz vücudum kuvvetten düştü. Annemin son
zamanlarını hatırlıyorum da kadın ne kadar mutsuzdu öleceği için. Ama ölmek de
bile bir asalet olmalı. Ölümü severim ben. Diğer herkes üzülürken sen nanik
yaparsın dünyaya. Asla kötü değil ki ölmek. Yatıp uyuyorsun işte canım. Dinlen
oh ne rahat. Başı ağrıyordu biraz. Saçlarına baktı. Bembeyaz olmuşlar.
Saçlarımdan utanmıyorum işte diye geçirdi içinden. Sadece biraz kesilmek
istiyordu saçları ama o bunun farkında değildi. Halil de severdi saçlarımı.
Uzanır uzanır okşardı. Oh be dünya varmış derdi sık sık. Gülerdim onun bu
hallerine. Ne güzel bakardı bana. Ah Halil…
İçeri mutfağa
geçti. Kahvaltıyı hazırlayacak. İki kişilik bir sofra. İki bardak, iki çatal,
iki kaşık… kahvaltılıklar dolapta. Peynir, zeytin yağ, domates var mıydı acaba?
Bu sebile yapmış mıydı geçen hafta Pazar. Sanki neden gitmedim onunla diye
kızdı kendi kendine. Soranlara hep hastayım diyorum ama hiç bişeyim yok benim.
Biraz ayaklarım ağrıyor o kadar. Sanki ne olacak? Milletin romatizma
ağrılarından çektiği, sırt boyun ağrıları… Maşaallahım var benim. Anneannemin
olurdu romatizma ağrıları, zavallıcık! Sabahlara kadar ağlardı. Biraz hava
dönsün başlardı hemen uğunmaya. Kalp dediler ama bence kalbi dayanamadı o
ağrılara. Kahvaltı sonrası kahvede içelim bizim Sebişle. Şöyle denize nazır
kurulalım koltuklara. Sevdiğim
lokumlardan da var… Buzdolabından çıkardığı kahvaltılıkları içeri taşıdı. Çayı
demledi. Geçti şekerliğine lokum doldurdu. Oturup duramam ben dedi. Dünkü
gazeteyi tekrar aldı eline. Şöyle bir bakındı. Fırlattı attı gazeteyi. Babam da
bakardı gazeteye diye düşündü. Şunun yaptığı icraat şöyle iyi, bu gençlerin
ölmesi şöyle kötü anlatır dururdu anacığıma. Annem de hiç renk vermez asla
sıkılmaz dinlerdi onu. Kaç zaman oldu ruhuna bir yasin okumadım onun. İlk işim
bu olsun. Bana hem maaş hem de iki ev bıraktı, nur içinde yatsın. Geçti denizi gören koltuğuna oturdu salonda.
Deniz bugün çarşaf gibi… Çocuklar balık tutuyor iskelede. Az sonra gemi de
gelir. Ne severdi çocukken gelen gemiyi. Anne gemi nerde derdi annesi: gelecek
kızım şimdi burada olacak deyince sevincinden zıplardı. Saate baktı, evet az
sonra gemi gelecekti. İskelenin etrafında bir kalabalık… İşleri yoluna koyayım
bende bir şehre gideyim dedi. Alacağı bir şey yoktu ama şehri görmek istedi
birden.
Duvardaki
saate takıldı gözü. Durmuş diye geçirdi içinden. Pil almak lazım. Öff ne var
şimdi duracak. Halil olsa gider alırdı. Ne kadar zaman oldu görmüyorum Halili.
Nerede kimbilir? Çok eskidendi. Seviyorum kız seni demişti. Seviyorsan gel
babamdan iste demişti Leyla da… Oysa biliyordu babasının kendisini
vermeyeceğini. Ne Halile ne başkasına… Neden böyle peki baba dediğinde sen özel
bir kızsın diyordu. Sen dünya iyisi bir meleksin. Her gün giderlerdi kliniğe.
Orada oyunlar oynarlar orada kelimeler harfler öğrenirlerdi. Aferin derdi
doktor her seferinde. Hep sen önce söylüyorsun leyla. Leyla nasıl mutlu olurdu.
Nasıl sevinirdi. Bir defasında duymuştu; doktor babasına “iyi gidiyor, ilerde
kendi kendisine yetebilecek seviyeye gelecek” demişti. Babası da sevinmişti bu
duruma. Annesiyle beraber çalışır didinir akşamları kızlarına hediye getirir… Ne
iyi adamdı benim babam dedi içinden… Zamanla düzelir demedi beni tedavi
ettirdi. Okula giden çocuklar gördü camdan sonra. Hiç okula gitmediğini
anımsadı içinden bir öfke yükseldi. Neden sanki beni okula göndermediler ki
diye düşündü. Hani tedavi iyi gidiyordu. Hani akıllıydım ya… Niçin gidemedim
okula? Hep annemin yüzünden olsa gerek. Sana bir çift sözüm var anne… bende
isterdim okul çantasını atayım sırtıma. Elimde kalemlerim. Okumayı senden değil
bir öğretmenden öğrenmeyi… Çocuklar sorunca gösterebilmek, söyleyebilmek
öğretmenimi. Ne demek ne işi var okulda? Ne demek daha hiç bir şey bilmiyor? Ne
demek vakti gelen çocuğu eve hapsetmek? Hayat boyu beni eve hapsettiniz işte… Bu
küçük evde geçti hayatım…
Denize baktı.
Hafif dalgalanmaya başlamıştı deniz. İçinden al işte dedi. Denizde dalgalandı.
Şimdi geç kalır vapur. Kabardıkça kabarır mı acaba deniz? Babası olsa söylerdi…
o her şeyi bilirdi. Annesi gibi cahil
cühela değildi. Tutturmuş kızıma bakamazlar vermem kızımı kimseye. Al işte
sanki şimdi sen mi bakıyorsun bana? Deli kadın deli… Herkes deli diye bana
bakardı ama asıl deli sendin bence. O çok istediğim bisikleti de aldırmadın
bana hani şu kırmızı olanı. Hatırladın mı? Ne zaman kırmızı bir şey istesem hep
karşı çıktın zaten… Aman neyse bıktım senden artık.
Kalktı
yerinden vitrine bakmaya gitti. Sebile de ne sever benim vitrini diye içinden
geçirdi. Eski şeylere pek meraklı bu kız… Babası bulmuştu Sebileyi. Koskoca
ada, nerden buldu bilmem. Ama ne güzel günlerdi ilk geldiğinde evimize. Bir iki
sene bizimle kaldı. Sonra tuttu evlendi. Yakında bir eve gelin gitti. Oradan da
benimle oynamaya geldi işte. Hiç ayrılmadık güzel Sebilemle… bazen şehre gittiğimde gelir benimle. Hep
yanımda… Ne istesem önce burun kıvırır. Sonra istiyorsan alalım bari der.
Alırız ona da bir şeyler tabi ki. Aman pek sevinir sonra. Doktor söylemiş
babama. Birini bulun demiş. Arkadaş olsun ona. Babam da sormuş soruşturmuş.
Asla yalnız kalma canım kızım benim demişti. Benim babam akıllı adamdı. Akıllı
olmasa zaten nasıl yapacak o koca binaları. Her zaman bir şey düşünür, işte
böyle bir insan. Kaç zaman oldu öldüğü unuttum. Kaç bahar geçti üzerinden
acaba?
Saatine baktı.
Dışarda ufak kalabalık toplanmıştı. İşe gitmek için vapur bekleyenler, okul
çocukları; tatlı bir telaş işte. Hep aynı şeyler dedi. Büktü burnunu denize
baktı. Hiç de çalışmamıştı. Ne çalıştım ne de şu adanın dışına çıktım diye
düşündü. Bir ara niyetlenmişti annesi öldükten sonra ama Sebileyi
bırakamamıştı. Ne ederim tek başıma şehirde. Şurada rahatım yerinde. Sebile de
istememişti gitmesini hiç. Boşvermişlerdi …
Biraz zaman
sonra ilerden genç bir kadın bir çocuk arabasını iterek yaklaşmaya başladı.
Sabah yürüyüşüne çıkmış olmalıydılar. İçi hop etti Leylanın. Ah dedi işte benim
kızım geliyor. Camın gerisinden el salladı hızlı hızlı… Sonra duruldu. Benim
kızım değil dedi. Ama annem olmasaydı benim de kızım olacaktı. Annem istemedi.
Birde dövdü beni. Ne kötülük var canım bunda alt tarafı Halilin bebeği.
İkimizin bebeği. Olmazmış. Nesi olmaz. Nasıl olmaz? Sen isteyince oluyor ama
her şey. Hemen bulunuyor en bulunmaz kumaşlar, en güzel masalar
sandalyeler… Bıktım senden çekil git
desem! O da mı olmaz yani? Halil de çok üzüldü zaten ağladı karşımda. Babanla
konuşurum ben demişti halbuki. Çocuk benim çocuğum ne olur, seni de alırım
gerekirse demişti. Konuştu mu ki? Konuşsa böyle mi olurdu? Kimbilir belki de
olurdu. Yok yok… Babam mantıklı insandı. Kesin annem yaptı bu işi. Bebeğimi o
öldürdü. Nefretim de haksız mıyım Sebile? Nerde kaldın yahu?
Annesini gördü
sonra. Şaşırdı… hani ölenler gelemezdi bir daha diye geçirdi içinden. Canım
kızım dedi annesi. Seni çok merak ettim. Saçma dedi leyla. Merak etmeseydin
keşke. Görüyorsun oturuyorum burada. Annesi kırılmış gibi yaptı. Bak dedi sana
kimi getirdim. Halili gördü leyla. Ah dedi Halil? Ne işin var burada. Sen çok
uzakta değil miydin? Halil gülümsedi. Merhaba Leyla dedi. Nasılsın? İyiyim dedi
leyla. Nereden esti aklına gelmek ki? Sonra çocukça bir sevince kapıldı. Gel
bak dedi şurada bir bebek var. Camdan dışarıyı göstererek... Ne güzel dedi Halil. Bak leyla dedi. Gitmemiz
lazım. Seni götürmeye geldim. Ama olmaz dedi leyla. Benim bu adadan çıkmamam
lazım. Karada hayatta kalamam. Sen de biliyorsun bunu. Hem dedi Leyla, Sebileyi
bekliyorum ben. Hayatta gidemem bir yere şimdi. Sebilede seni bekliyor dedi
halil. Hepimiz seni bekliyoruz. Hadi ver elini. Eh dedi leyla madem herkes beni
bekliyor bende geleyim bari… Kapı çaldı. Leyla Halile baktı. Sebile geldi dedi.
Halil hayır manasında başını salladı. Elini uzattı. Kapı gürültüyle bir daha
çaldı. Leyla elini Halilin ellerine bıraktı.
Kapıda iki
polis memuru ve üst komşu duruyorlardı. Üst komşu: her sabah gelir kontrol
ederim leyla teyzeyi. Sağ olsun dünya tatlısı bir insandır. Ancak biraz saftır.
O yüzden alışkanlık edinmiş kimseye açmaz kapıyı. Ancak gelmeden önce ararım. O
zaman açar. Fakat bu sabah hem aradım hem de geldim. Ne duyan var ne eden.
Belki de uyuyordur dedi polis memuru. Asla dedi üst komşu. Her sabah aynı
saatte kalkar. Üç sene önce ölen bakıcısı için kahvaltı hazırlar. O gelmeyince
de beni arar. Neden gelmedi diye. Ben de her sabah tekrar söylerim ona Sebilenin
öldüğünü. Asla uyumaz bu saatte dedi üst komşu. Kapıyı kıralım dedi polis.
İçeri girdiklerinde Leyla hanımı denizi gören koltuğunda otururken ölü
buldular. Eli koltuğun sapındaydı.
Yorumlar
Yorum Gönder